Kazılar Dara düşmeyecek: Roma’nın sınır kentinde aralıksız çalışma
Bilim ve teknoloji dünyası, her gün birbirinden ilginç onlarca buluş ve yenilikçi haberle karşımıza çıkıyor. Bu köşede bilim, uzay ve teknoloji alanında son bir haftada yaşanan gelişmelerle ufak bir yolculuğa çıkacağız.
Bu hafta yolculuğumuzu bir laboratuvarda güneş patlamalarıyla açıyoruz. Ardından yerin dibine girerek yeni bir katman keşfediyoruz. Çok uzaklaşmadan geçmişe dönüyor ve ilkel suyun çıkış noktasını irdeliyoruz. Sonra arkeolojiye giriyor ve sırasıyla 30 bin yıl öncesine ve 52 milyon öncesine dönüyoruz. Bunların akabinde teknoloji dünyasına giriş yaparak yapay zekadaki son gelişmeleri inceliyoruz. Bu zamansal ve mekansal yolculukta hepinize keyifli okumalar diliyorum.
Güneş’imiz düzenli aralıklarla öylesine büyük patlamalar yaşıyor ki bu patlamaların boyutu, Dünya’nın boyutundan çok daha büyük olabiliyor. Tabii bu patlamalardan kopan parçacıkların atmosferimize girmesiyle biz de elektrik kesintileri ve kuzey ışıkları gibi durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Güneş patlamalarının nasıl oluştuğunu anlamak için araştırmacılar, laboratuvar ortamında bu patlamaların şöyle sefer tasına sığacak kadar küçük bir versiyonunu yaratmaya çalıştı. Caltech’ten fizikçi Paul Bellan bu kapsamda koronal halkalar olarak bilinen yapıları oluşturmak için vakum haznesi içinde gaz nozulları, elektromıknatıslar ve elektrotlardan oluşan bir aparat tasarladı. Önce elektromıknatıslar çalıştırılarak vakum odası içinde manyetik alan oluşturuldu. Ardından da elektrot bölgesine gaz enjekte edildi. Bunun akabinde elektrotlar aracılığıyla milisaniyeler içerisinde güçlü bir elektrik boşalımı yaşandı. Böylelikle gaz iyonize olarak plazmaya dönüştü ve manyetik alanla kısıtlı bir döngü meydana geldi. Araştırmacılar her deneyde 100 wattlık bir ampulü bir dakika çalıştıracak kadar enerji üretildiğini söylüyor.
Bilim insanları, gezegenin oluşumunu ve evrimini anlamak için uzun zamandır Dünya’nın merkezini inceliyor. Bu araştırmaları sonucunda yakın zamanda yeni bir keşfe imza attılar. Dünya’nın Güney Yarımküresi’nin jeolojik yapısının şimdiye kadarki en yüksek çözünürlüklü haritasını çıkardılar. Bunun için Antarktika’da 15 gözlem istasyonu kurdular ve üç sene boyunca meydana gelen depremlerde oluşan sismik dalgaları haritalandırdılar. Alabama Üniversitesi’nden araştırmacıların oluşturduğu ekip, incelemeleri sırasında çekirdek ile manto arasında çok eski dönemde oluşmuş bir okyanus tabanının oluşturduğu ince ama yoğun bir katman tespit etti. Bu okyanus katmanının yüzeyden yaklaşık 2 bin 900 kilometre derinde bulunduğu belirtiliyor. Volkanik patlamalardan bizi Güneş’in yaydığı radyasyondan koruyan manyetik alandaki değişimlere kadar her şeyi araştırırken, ayak bastığımız zeminde neler olduğunu anlamak kritik bir önem taşıyor.
Dünya’daki suyun milyonlarca yıl önce nereden geldiğini nihayet çözmüş olabiliriz. Son yıllarda ötegezegen keşifleri sayesinde yeni oluşan gezegenlerin ilk birkaç milyon yıllık büyüme dönemlerinde moleküler hidrojen bakımından zengin atmosferlerle çevrili olduğunu öğrendik. Bu kapsamda Nature dergisinde yayımlanan yeni bir makalede, ilkel suyun, Dünya gibi gezegenleri oluşturmak üzere bir araya gelen küçük gök cisimleri gezegen embriyolarının yüzeyinde kaynayan magma okyanuslarıyla, hidrojen bakımından zengin atmosferlerin çarpışması sonucu oluşmuş olabileceği belirtiliyor. Ancak cevap bulmayan daha pek çok soru var. Zaten araştırmacılar da bunun suyun oluşmasında etkili olabilecek yollardan sadece biri olduğunun altını çiziyor.
Üstteki fotoğrafta gördüğünüz kahverengi, bayağı hasar görmüş kürklü cisim sizce ne olabilir? Bir altın madencisi bu gizemli kürk topunu 2018 yılında Kanada’nın Yukon bölgesindeki Klondike altın madenlerinde keşfetti. Neyin nesi olduğu başta pek anlaşılmayan bu cismin, X-ray taramalarından geçtikten sonra aslında buzul çağından kalma 30 bin yıllık mumyalanmış bir yer sincabı olduğu olduğu ortaya çıktı. Bu yer sincabının muhtemelen hayatının ilk yılında kış uykusundayken öldüğü düşünülüyor.
Günümüzde kutup bölgeleri hariç dünyanın her yerinde 1,400’den fazla canlı yarasa türü bulunuyor. Ancak bu canlıların uçma yeteneğine sahip tek memeli olacak şekilde nasıl evrimleştiği tam olarak anlaşılabilmiş değil. ABD’nin Wyoming eyaletindeki eski bir göl yatağında keşfedilen 52 milyon yıllık iki yarasa iskeleti bu gizemin kapılarını aralayabilir. Şimdiye kadar bulunan en eski yarasa fosilleri olan bu iskeletler, aynı zamanda soyu milyonlarca yıl önce tükenmiş bir türün varlığını da öğrenmemizi sağladı. Icaronycteris gunnelli adı verilen bu soyu tükenmiş yarasalar bugünkü yarasalardan çok da farklı sayılmazdı. Sadece 25 gram olan bu küçük yarasaların dişleri, böceklerle beslendiklerini ortaya koyuyor. Dünya’nın ikliminin sıcak ve nemli olduğu dönemlerde yaşayan bu iki yarasanın, yırtıcıların erişemeyeceği ve fosilleşmeye uygun bir göle düşerek çağlar boyunca bozulmadan kaldığı düşünülüyor.
Neden bazı canlı türleri kansere yakalanırken bazılarının yakalanmadığını hiç düşünmüş müydünüz? Mesela balinalarda kansere yakalanma oranı düşüktür ama köpekler ve kediler için kanser, önde gelen ölüm sebebidir. İşin daha da ilginci ise normal şartlarda sahip olunan hücre sayısı arttıkça kansere yakalanma riski artarken, insanlardan binlerce kat daha fazla hücreye sahip balinaların bu kurala meydana okuması. Paradoksu anlamak amacıyla bir grup araştırmacı Londra Hayvanat Bahçesi’nde doğal nedenlerle ölen bir grup hayvanı inceledi. Bu hayvanlar arasında aslan, kaplan, zürafa, gelincik, halka kuyruklu lemur ve çıplak kör fareler vardı. Daha sonra bu hayvanlardan bağırsak kript hücreleri alınarak incelendi. Kök hücreler tarafından sürekli yenilenen bu hücreler, incelenen türlerin her yıl biriktirdiği mutasyon sayısını öğrenmek için kullanıldı. Sonuç ise çok çarpıcıydı: Mutasyon sayıları türlere göre fazlaca değişkenlik gösteriyordu: Uzun ömürlü türlerin mutasyonları daha yavaş gerçekleşirken kısa ömürlü türlerinki çok daha hızlı oluyordu. Örneğin insanlarda yılda yaklaşık 47 mutasyon yaşanırken, farede bu sayı 800’ü buluyordu. İnsanların ortalama ömrü 83,6 iken fareler ortalama 4 yıl yaşayıp ölüyor. Uzun yaşayan hayvanların DNA mutasyonlarını nasıl başarılı bir şekilde yavaşlattıkları ise hâlâ muamma. Bu arada projenin ikinci aşamasında böcekler, bitkiler ve sürüngenleri incelemeye başlayan araştırmacılar, işçi karıncalar ile kraliçe karıncanın aynı genoma sahip olmalarına rağmen, kraliçenin 30 yıl yaşarken, işçilerin ömrünün bir ya da iki yıl olduğunu da gözlemledi. Karınca da olsan işçiysen hayat çok zor.
Görünen o ki sadece altı ay içinde iş arkadaşlarının yaklaşık yüzde 30’unun işten çıkarıldığını görmek, çalışanların moraline pek de iyi gelmiyor. Meta’nın yaklaşık 26 bin kişilik işçi kıyımından sağ çıkmayı başaran çalışanlar; kaygıyla geçen, harcama kesintilerinin yaşandığı bu dönemde ve ‘işten kaytaran’ patronların kol gezdiği ortamda yolunu bulmakta zorlanıyor. Kasım ayında işten çıkarılan Erin Sumner, NYT’ye verdiği demeçte, şirkette şu anda ‘Açlık Oyunları’ ile ‘Sineklerin Tanrısı’ karışımı bir durum yaşandığını ve çalışanların ne kadar değerli olduklarını yöneticilerine kanıtlamaya çalıştığını söylüyor.
Stanford Üniversitesi ve Google’dan bir grup araştırmacı, yapay zeka destekli 25 botu sanal bir kasabada serbest bıraktı ve botlar beklenenden çok daha fazla insan gibi davrandı. Henüz hakem denetiminden geçmemiş olan çalışmada araştırmacılar, OpenAI’ın geliştirdiği GPT-3.5 dil modelini kullanarak 25 farklı ‘yapay zeka’yı kahvaltı hazırlamak, işe gitmek ya da resim yapmak ve yazmak gibi belli bir uğraşı yerine getirmeleri için ‘insan davranışlarını taklit etmek’ üzere eğittiler. ‘Smallville’ adı verilen sanal bir kasabaya konulan yapay zekalar, burada insanların yaptığı eylemleri yaptı. Deneyi yapan araştırmacılar ‘Sims’ video oyunundan esinlense de buradaki fark herhangi bir insan müdahalesinin olmaması. Deneyin sonunda araştırmacılar, eğittikleri ajanların bireysel ve sosyal davranışlar sergileyebildiğini tespit etti. Örneğin bir yapay zeka, yerini ve zamanını kendi belirlediği bir Sevgililer Günü partisi düzenleme çalıştı. En ilginci ise kasabada yaşanan belediye başkanlığı yarışı oldu. Tom adındaki bir yapay zeka, adaylar hakkında kendisine soru sorulduğunda, “Dürüst olmak gerekirse Sam Moore’u sevmiyorum. Bence toplumla bağı kopuk ve bizim çıkarlarımızı düşünmüyor” yanıtını verdi. Yapay zeka alanında çalışan bazı akademisyenler bunların hâlâ ‘bebek adımlar’ olduğunu ve yapay zekanın insan düzeyinde entelektüel görevleri tamamlayabilmesi için ‘gidecek daha çok yolumuz olduğunu’ söylese de deneyi okuyan pek çok kişi şimdiden ‘Westworld’ benzeri bir dünyanın hayalini kurmaya başladı.
ChatGPT sadece okul/iş hayatınızı kolaylaştırmakla kalmayıp, maddi açıdan da destekçiniz olabilir. ChatGPT’nin geliştiricisi OpenAI, popüler yapay zeka sohbet robotundaki sistemsel hataların, zaafiyetlerin ve güvenlik sorunlarının bildirilmesi için ödül programı başlattı. Şirket, ortaya çıkarılan hataların büyüklüğüne bağlı olarak ‘az önemli bulgular’ için en az 200 dolar, ‘olağanüstü bulgular’ için en fazla 20 bin dolar hediye etmeyi planlıyor. Şirket bu girişimin ‘şeffaflık ve işbirliği’ için kritik bir önem taşıdığını söylüyor.
Belki de ahlaki duruşumuz sandığımız kadar güçlü değildir. Scientific Reports’ta yayımlanan bir araştırmaya göre, insanların ahlaki ikilemlere verdikleri tepkiler, yapay zeka sohbet robotu ChatGPT’nin açıklamalarına göre şekillenebiliyor. Sebastian Krügel ve ekibi, ChatGPT’ye beş kişinin hayatını kurtarmak için bir kişinin hayatını feda etmenin kabul edilir olup olmadığını birçok kez sorarak ahlaki bir ikilem yarattı. Bunun sonucunda ChatGPT’nin her iki seçeneği de destekleyen ifadeler ürettiğini ve dolayısıyla belirli bir ahlaki duruşa karşı önyargılı olmadığını öğrendiler. Ekip daha sonra aynı soruyu ortalama 39 yaşında olan 767 ABD’li katılımcıya sordu. Katılımcılardan yanıt vermeden önce ChatGPT tarafından verildiği belirtilen cevapları okuması istendi. Kendi yanıtlarının ardından ise okudukları yanıtların kendi görüşleri üzerinde etki bırakıp bırakmadığı soruldu. Deneyin sonunda katılımcıların okudukları ifadeye uygun yanıt verdiğini tespit etti. Bu da araştırmacıları, katılımcıların yanıtların yapay zeka tarafından verildiği söylense bile katılımcıların okudukları ifadelerden etkilenmiş olabileceklerini gösterdi. Öte yandan katılımcıların yüzde 80’i cevaplardan etkilenmediklerini belirtti ancak ekip bunun sebebinin katılımcıların ChatGPT’nin kendi ahlaki değerleri üzerindeki etkisini küçümsemelerinden kaynaklanabileceğini söylüyor.
Yukarıdaki 10 haberin dışında bu haftaya damga vuran birkaç habere daha kısaca değinmekte fayda var:
NASA, kozmik nesnenin fizik kurallarına meydan okuyacak kadar parlak olduğunu kanıtladı: Evrendeki en parlak nesneleri arıyorsanız, ultra parlak x-ışını (ULX) kaynaklarından başka bir yere bakmayın. Bu yönleriyle uzun zamandır gökbilimcilerin kafasını karıştırıyorlar. Nedeni ise bir nesnenin kütlesine göre ne kadar parlak olabileceğini kısıtlayan Eddington sınırını 500 kata kadar aşıyor olmaları.
Ne zaman vazgeçmeyi düşünseniz aklınıza SpaceX gelsin! Starship uçuş testine hazırlanıyor: SpaceX’in CEO’su Elon Musk yeni yaptığı bir duyuruda Starship yörünge uçuş testinin nisanın üçüncü haftasında yapılmasının planlandığını doğruladı. Bunun akabinde düzenleyici kurumun onayına bağlı olarak Starship’in uçuşunu gerçekleştirmesi bekleniyor.
NASA’dan Mars görevleri simülasyonu için Dünya’da ‘habitat’: NASA, Dünya’da ‘Mars habitatı’nın oluşturulacağı ve farklı ekiplerin katılacağı deneylerle yapılacak görevlerin insanlara etkilerini araştıracak.
NASA, Ay’a gidecek astronotlarının kıyafetleri için hiçbir masraftan kaçınmamış: Hiçbir aksilik çıkmazsa NASA’nın dört gözle beklenen Artemis II ve Artemis III görevleriyle insanlık, 50 yılı aşkın bir süre sonra ilk kez Ay’a geri dönebilecek. Uzay ajansı, öncü astronotlarının iyi giyindiklerinden emin olmak için hiçbir masraftan kaçmadı.
Schrödinger’in kedisi değil ama bir safir kristali gerçek oldu, aynı anda hem titreşti hem durdu: Kuantum etkisi, kuantum dünyasının sınırlarını zorlayacak şimdiye kadarki en büyük ölçeklerden birinde gözler önüne serildi. Araştırmacılar, katrilyonlarca atom içeren bir safir kristalini kuantum süperpozisyonu haline getirerek kuantum etkilerini makroskopik dünyaya taşıdı.
İlk kez bir deneyde kuantum tünelleme reaksiyonu gözlemlenebildi: Kuantum tünelleme reaksiyonları, klasik kimyada açıklayamadığımız reaksiyonlara açıklık getirmede büyük önem taşıyor. Ancak bu türden reaksiyonları teorik olarak hesaplamak oldukça zor. Şimdiyse Avusturya’da bir ekip, ilk kez bir deneyde kuantum tünelleme reaksiyonunu gözlemlemeyi başardı.
Kaplanların iki temel karakteri… Heybetli ve istikrarlı: Sibirya kaplanları üzerine yapılan bir çalışmada araştırmacılar, bu türün avlanma yeteneklerini, çiftleşme davranışlarını ve sosyal statülerini iki esas kişilik özelliğinin belirlediğini keşfetti.
Yine bir İsrailli şirket, yine casus yazılım krizi… Bu sefer iPhone’larda tespit edildi: Siber güvenlik araştırmacıları, İsrailli bir firma tarafından geliştirilen casus yazılımların, gazetecilerin ve siyasetçilerin iPhone’larını gizlice ele geçirdiğini söylüyor.
Elon Musk, BBC’ye içini döktü… Twitter’ı devralma süreci çok sancılıydı: ABD’li milyarder Elon Musk, Twitter’ı devraldığı süreçte çok sıkıntılar yaşadığını söyleyerek, uygun bir alıcı bulması halinde söz konusu sosyal medya platformunu satabileceğini duyurdu.
FBI’dan kritik uyarı… Bedava şarj istasyonları casus yazılım yükleyebilir, kullanmayın: FBI, halka açık ücretsiz şarj istasyonlarıyla ilgili uyarısında, bu istasyonların kötü amaçlı casus yazılımlar aracılığıyla cihazınızdaki kritik bilgilere erişebileceğini açıkladı.